10 KASIM 1963’te Ankara’da memur bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. 6 yaşından beri sanatsal işlerle uğraştım. Hem okudum hem de çalıştım. Beni ele geçiren güzellikleri ellerimle ve ruhumla şekillendirmeyi çok seviyorum. 6 yaşında beni cazibesiyle cezbeden antika tamiri işine girdim. 18 yaşına kadar Ankara’da zor bir zanaat gerektiren bu sanatı icra ettim. 1981’de İstanbul’a geldik ailece. Ustamın referans mektubuyla Beyoğlu’nda Cardella Piano evinde mesleğimin alt yapısından öğrendiğim bilgilerle piano cila ve tamirciliğine başladım. 1985 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik Bölümü hocası Tankut Öktem bey tarafından keşfedilip kuyumculuk sektörüne yönlendirildim. (Hocamı da buradan bu sayede saygıyla anıyorum.)
Üniversitesinde 5 ay dışarıdan Anatomi dersi gördüm. Sonra Tankut hocam aracılığıyla Ermeni bir ustanın (Arşavir Zavokyan) özel talepleri doğrultusunda Müzelik parçaların katalog çalışmalarına başladık. Benden istenen eserler Viktorya dönemine rastlayan Art Nouveau sanat akımına aitti. Tabii başlangıçta yaptığım bu eserlerin çok özel müzelik parçalar olduğunu bilmiyordum. Çok zorlandığımı biliyorum. Ama çok zorlansam da bir o kadar da zevk aldım yaptığım bu işlerden.
Aslında şunu öğrendim: “Sanatçılar hayal güçlerini ele geçiren şeyleri yapmayı severlermiş.“
Mesela öğrendiğim şeyler arasında 'sanatçılık nerede yetenek ister?' sorusuna cevap buldum: Sanatçı, sanatçı olmak için değil, yaratılan güzellikleri görebilmek için yeteneğe ihtiyaç duyar. Bu sebeple sanatçı olmak isteyen birisi öncelikle görme yeteneğini geliştirmelidir. Bu, aynı zamanda sanatçı olmanın ötesinde, hayatımızı da zenginleştirecek ve güzelleştirecektir.
Çevremizdeki güzellikleri görmenin sırrı ise şu 4 temel ögeden oluşuyor:
Biçimler ve desenler, ışık, renk ve kompozisyon. Bu dört öge düşüncelerimizi ,yani hayal gücümüzü ele geçirirse el becerimizi de yönlendirebiliyor. Sanat eserleri oluşturmakta bunlar çok önemli bir rôl oynuyor. Ama tüm bunları yöneten daha önemli bir özellik vardır. O da ahlaktır. Yani karar verme yeteneğimiz olarak bilinen, vicdan. Vicdan, işi doğru bilmekle, doğru yapmak arasındaki farkı belirleyen içsel bir özelliktir. Buna neden değindim? Çünkü sanatçıya bir sipariş vermek çok değerli bir ilişkiyi başlatır; sanatçının ruhunu kiralamak. Çünkü sanatçı, eseri oluştururken sevinçleri, hüzünleri, kaygısı, kuruntuları ve ahlakını yani tüm düşüncelerini ve benliğini oluşturan kişiliğini işe katmıştır. Bu eserin saygı duyulacak bir yapıt oluşturması içinse, ahlaka ihtiyaç vardır. Bu yüzden ben sanatı, “kendimize, doğanın sunduğu malzemeye, sanat alıcılarına ve hayata duyduğu saygı orantısında oluşturulan bir eser veya başka değişle 'kişinin kartviziti' ” olarak görüyorum. Sanatın ve sanatçılığın ne kadar değerli bir yaşam yolu olduğunu anlatmak için bunları takdirinize sundum ve bir sanatçı olarak düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim. Şimdi yıllardır edindiğim bu değerleri benden sonra onu koruyacak, yaşatacak kişilere kazandırmak, emanet etmek istiyorum. Eski dünyanın felsefesiyle bozulmaz güzelliğini, el işçiliğine dayalı modern tekniklerle birleştirmeyi amaçlayan bir üretim mentalitesine sahibim. ‘ikinci bir örneği olmayan sanat eserleri’ oluşturmayı amaçlayan ürünlerle, toplumun her kesiminden oluşan sanat severlere ulaşmayı amaçlıyorum. Mücevher tasarımında ve üretiminde , sembolist ilhamla oluşan figüratif çalışmalar içerecek ve iç dünyamızdaki düşselliği , doğanın örnekleriyle ve malzemesiyle buluşturarak yansıtılmasında tarihe damgasını vuracak, çok değerli bir sanat olarak görülen 'Art Nouveau' el işçiliği mücevher tekniğini, sanat dünyasına tekrar kazandırmayı amaçlıyorum.
Bugün dünyada, el sanatlarına ruh veren tasarımcılara olan ihtiyacın önemi, herkes tarafından kabullenilmiş bir gerçektir. Geçmiş yüzyıllarda (1860-1915) zanaatkâr tasarımcılar oluşturma konusunda üretken bir misyona sahip olan Art Nouveau tekniği , insan ruhuna şekil verebilme gücünü, sayısız örnekleriyle sergilemiş ve kanıtlamıştır. Bozulmaz güzellik olarak benimsenmiş Art Nouveau (Yeni Sanat ) sanat akımı bu gün de ileriye yönelik modern arayışlarla geleneksel anlayış arasındaki boşluğu dolduran önemli bir üslup olma niteliğini, eserleriyle tüm dünyada halâ korumaktadır. Bu akım, eski ve yeni yüzyılların ya da eski ve yeni fikirlerin doğayla buluşma noktası olarak , bu gün de diğer sanat akımları arasında yerini muhafaza etmektedir. Öyleyse, bu sanat akımı çağın gelişen ve değişen teknolojisiyle, sanatseverlerin beğenisine uygun olarak usta el işçiliğine ve tasarım dünyasına her zaman yeni bir anlayış , estetik ve zevk katmaya devam edecektir diyebiliriz. Bu akım, tasarımcılarıyla , doğa ve insan ilişkisinin sonsuza kadar var olacağına inandığını , eserlerinde doğallığın , güzelliğin , iyimserliğin , neşenin ve heyecanın ancak ‘ geleneksel tekniklerle oluşan elişçiliğiyle’ sergilenebileceğini , sayısız müzelik eserler oluşturarak ortaya koymuşlardır . Sonuç olarak geçmişte olduğu gibi , bugün de halâ bilinçli bazı mücevher alıcıları, materyalin maddi değeri kadar artistik bütünlüğüne de bakıp , mücevherin sadece giysiyi tamamlayan bir süs aracı değil , kendi kendini taşıyan bir sanat eseri olması gerektiğini düşünüyorsa , bu pazara ulaşarak sanatın yaşatılmasına katkıda bulunmak çok değerli bir misyondur diye düşündüm.
Bu nedenle ,bu günün ve yarının işine değer katacak geleneksel tezgah ustalığı ve sanat anlayışına sahip çıkarak hizmetime devam ederek, onurlu işlere imza atmayı hedeflemekteyim.
Saygılarımla,
Kemal Akdemir
Tanışmak ve bu ruhu görmek için randevu almanız yeterlidir. Paylaşmak üzere, sağlıcakla, mutlu, sevgiyle ve sanatta kalın.